Cemaatlerde Ailesi Zengin Olan Çocuklara Torpil

Cemaatlerde Ailesi Zengin Olan Çocuklara Torpil

Süleymancılar arasında zengin bir ailenin çocuğuysan daima el üstünde tutulursun.

Fakir çocuklara uygulanan dayak, şiddet ve cezalar asla sana uygulanmaz. Seni bütün hocalar ikiyüzlü bir şekilde sever. Sana ve ailene yalakalık yaparlar. Fakir çocuklarla aranızda kavga ve tartışma olursa, hep sen haklı olursun. Önceki makalemde fakir ve yetim çocuklara verilen sadakayı nasıl ellerinden aldıklarından bahsetmiştim. Zenginsen ve paran varsa asla Süleymancıların karanlık tarafını göremezsin. Sana sürekli tebessüm ederler, yalakalık yaparlar, samimi yaklaşırlar. Bu ikiyüzlülük süleymancı hocalar arasında yazılı olmayan bir kural gibidir. (belki yazılıdır da, bilmiyorum) Ayrıca zengin ailenin çocuklarına statü verilir. Liderlik görevleri onlara verilir ki, kendilerini kral gibi hissetsinler. Çünkü yurdu böylece severlerse babaları daha fazla para verir.

Süleymancıların öğretilerini göre hepsi kardeşdir. Ama paran varsa sen daha kardeşsindir. 😀 Fakirsen saygı duyulmayan bir kölesindir.

Kaldığım yurtta, sigara ve içki içen ,sabah namazları kalkmayan bir çocuk vardı. Fakir bir çocuk olsa, muhtemelen yurttan atarlardı. Ama o çocuk, yurda en fazla düzenli sadaka veren birin oğluydu. Ne yaptığı bilinmesine rağmen ne azarlandığını gördük ne de uyarıldığını. 8 yıl yurtta kalan biri olarak gördüm ki, genelde en fazla azarlananlar ve sopa yiyenler, en fakir olanlardı.

Sana dünyevi şeylerin önemsizliği ve geçiciliği hakkında sürekli vaaz veren bu Süleymancılar için aslında en önemli şeyin para olması ne manalı bir paradokstur.

Zenginlerden sonra en torpilli olanlar ise büyük statü sahibi hoca çocuklarıdır. Hocaların terfi şansı olduğu için, o çocuklarda krallar gibi davranılar ve o yolla statü hocanın gözüne girmeye çalışırlar.

Birgün kaldığım yurda hırsız girdi. Öğrencilere ait ciddi değere sahip teknolojik eşyalar çalındı. Sonra kamera kayıtlarına baktılar ve hırsızın kimliği belli oldu. Büyük hocalardan birinin çocuğuydu. (Başka bir yurdun müdürünün oğlu). Polise vermek yerine suçun üstünü kapattılar. Bilgisayarları/tabletleri çalınan öğrencilere de burs verip susturdular. Tabii ki o bursuda sizin iyi niyetle verdiğiniz sadakalarla bağladılar.

Halbuki Süleymancıların anlattığı göre paragözlülük, ikiyüzlülük, kardeşler arası ayrımcılık çok kötü birşeydir. Onların fıkhına göre elbette hırsızlık da kötüdür, hatta islama göre hırsızın kolu kesilir. Tabii büyük bir hocanın çocuğu değilseniz. Torpilli olduğunuz için size ne günah vardır ne suç …

Seçilmiş Kişiler : Süleymancılar

Seçilmiş Kişiler : Süleymancılar

Çoğu filmde izlemişsiniz, bir kahraman vardır, o seçilmiş kişidir. Dünyayı o kurtaracaktır. Bu seçilmiş kişi, filmi çeken tarafa göre değişir. Hollywood filmiyse eğer, uzaylılar hep amerikaya saldırır, hep amerika mazlumdur, haklı taraf hep o kahramanın olduğu taraftır, dünyayı kurtabilecek olanlarda daima amerikalıdır, hiç bir hollywood filminde dünyayı bir rusun kurtardığını gördünüz mü?

Süleymancıların çocuklarınıza anlattığı hikayeler bu filmlere benzer. Süleymancı olduğunuzda size seçilmiş kişi olduğunuz, Allahın size torpil yaptığı, diğer herkese göre şanslı olduğunuz söylenir. Onlar Ahirette Süleyman Hilmi Tunahanın 9. sancağı altında toplanıp, sırat köprüsünü torpille geçecek kişilerdir. (?) Neden mi? Allah, 10 milyar özene bezene yaratığı kulu arasından onları seçti. (?)

Süleymancılar Ahir Zamanda yaşarlar. 11. asırdan beri geçmiş kaynaklara baktığımızda, bütün cemaatlerin Ahir Zamanda yaşadıklarına inandıklarını görürüz. Çoğu “bu dünyanın en fazla 50 yıl ömrü var, deccal şudur, mehdi şudur vs. vs. ” demiştir. Fakat o kıyamet 920 yıldır halen kopmadı. Süleyman Hilmi öldü, yine ahir zaman geliyor gibi değil. 2, 3 damadı tahtını aldı. Halen bir kıyamet alameti yok. Süleymancıların Filmindeki uzaylılar ahir zamandır. Dünya dinsizler, yahudiler, siyonistler, deccal dedikleri Atatürk tarafından işgal edilmiştir. (?) Bu uzaylılarla, onları hak dine (süleymancılığa) davet ederek savaşırlar. Müslüman mısın? Kusura bakma seninde çok bir şansın yok cennete girebilmek için. (?) Yüzüne karşı bunu söylemezler, ama çekirdek süleymancılar, kendi gibi düşünmeyen müslümanların cennete direkt giremeyeceğine (önce cehenneme uğrayacağına) inanır.

Peki Filmin kahramanı kim? Tabii ki ahir zamanda deccalle savaşacak Mehdidir. Mehdi zaten anlam olarakta kurtarıcı demektir. Ve tabii ki Süleyman Hilmi Tunahan onların mehdisidir. Ama sorun var; Mehdi öldü, hatta deccal de öldü? Ölü bizi nasıl kurtaracak? Tabii ki ölüye rabıta yapan süleymancıların cevabı hazır. “O ölmedi, kalbimizde yaşıyor.”

İnsanlar nasıl böyle çocukca, film senaryosu gibi uydurma olduğu bariz şeylere inanabiliyor?

Egolu insanlar, egoları zedelenmiş insan, Süleymancılar için kolay avdır. Bu insanlar mavi hapı alıp içindeki boşluğu Seçilmiş, haklı davaya sahip bir grupla doldurmayı, bir yere ait hissetmeyi çok içten arzularlar. Neden özel olmayalım? Neden bir gruba ait hissetmeyelim kendimizi? Yalnız mı kalalım? Değersiz önemsiz bir hayatımız mı olsun?

İnsanın elbette psikolojik ihtiyaçları vardır, fakat bunun ölçüsü ne kadar muhtaç olduğudur. Sağlıklı bir insan kendini bu denli özel hissetmeye ihtiyaç duymaz. Özel olmamak kötü birşey değildir. Bu özel hissetme ihtiyacın arkasında bir ezilmişlik yatar. Gerçek şu ki, insanlar eşit değildir. Bazımız daha fakir, bazımız daha zenginiz. Fakirseniz çocuğunuzuz hayatı ihtiyaçlarını neredeyse bedava karşılanması karşılığında, onun ruhu Süleymancılara satmaya ne dersiniz? O artık fakir olmayacak, seçilmiş kişilerden biri olacak. Zaten çok para haramsız olmaz derler. Seçilmiş olması ona yetmez mi. (?) Başkalarının bizden daha mutlu hayatları mı var? Cennette görüşürüz…

İnsanlar fakirlik, mutsuzluk, sıkıntılar, savaşlar ile ezilmiştir.

Akıllı olanlar, kabullenir, şükreder ve cesaret ile sorunlarla mücadele etmeye başlar.

Diğerleri ise hakikatten kaçar. Gelişmek yerine özel hissetmek ister. Mutluluk yerine üstünlük ister. Çözüm yerine ümit isterler. Yaşam yerine ölüm. Dünya yerine Ahiret. Mutlu zamanlar yerine Ahir zaman.

Ancak zayıf oldukları için paraları, zamanları hatta hayatları başkaları tarafından sömürülür. Tabii kendi iradeleriyle sömürüldükleri içinde suç kendilerindedir. Ve fakirlik, mutsuzluk, sıkıntılar ve savaşlar döngüsü böyle devam eder. Kendilerine “ahir zamanı” böyle yaşatırlar. Filmin asıl kötü karakterinin kendisi olduğu bilmeden…

Süleymancıların “Deccal” dediği Atatürk

Süleymancıların “Deccal” dediği Atatürk

Süleymancıların beynini yıkadığı gençlere öğrettiği şeylerden ilki vatanı kurtaran önemli komutanlardan ve Türkiyenin bir İran, Afganistan, Pakistan, Suriye olmasını engelleyen Mustafa Kemal Atatürkün “kötü, şeytan ve deccal” olduğudur. Atatürk hakkında görüşleri “Keşke yunan galip gelseydi” diyen fesli şaklaban tarihçilerden pek farklı değildir.

Bunun arkasını doldurmak için inandıkları yalan benzer şekilde “Camileri kapattı” , “Kuran okunmasını engelledi” , “Laiklik dinsizliktir. Şeriat istiyoruz” gibi gerçekte aslı olmayan ve hiç sorgulamadıkları bir delüzyondur.

Bu yalana ben de çocukken inandım ve aslını sorgulamadım. O kadar çok yalan bilgiye maruz bırakıldık ki, bunun aksini sorgulamak aklımıza gelmedi. Çünkü Süleymancılar dışarıya kapalı bir toplumdur. Bundan dolayı içerideki her insan aynı görüşe sahiptir. Lise yurdundayken okuduğumuz kitapları kontrol ederler, kendi görüşleri dışındaki kitapları okumamıza izin vermezlerdi. Hatta “Sofinin Dünyası” kendi paramla aldığım bir felsefe kitabıydı. Ona el koydular ve “Bu kafir insanlara ait bir kitap, senin zihnini zehirleyip, dinden çıkarmalarına izin veremeyiz” dediler. Lise yurdunda telefon kullanmamız yasaktı, telefonu yakalatanların aylarca telefonlarına el koyulup bir daha vermiyorlardı. Ayrıca yurdun dışına çıkmakta yasaktı. Dış dünyadan tamamen izole olduğumu söylebilirim. Eğer çok çatlak ve dışa dönük bir tip değilseniz, okulda da Süleymancılar yine kendileriyle gruplaştığı için, sadece Süleymancılara ve onların inandıklara yalanlara maruz kalıyorsunuz. Ayrıca öğrenciler arasında hocalara rapor veren ispiyoncular oluyordu. Bir kızla (kızsanız erkekle) konuşursanız veya dinsiz-kemalist-alevi gibi onlardan aşırı uzak düşüncede biriyle arkadaş olursanız bu hemen onlara rapor ediliyordu.

Atatürkün Camileri kapattığı bir yalandır. Aksine Diyanet İşleri Bakanlığını kurarak, Camilerin bakımının ve yenilerin yapılmasını sağlamıştır. Ne yazıkki Camileri en az kullanan insanlarda Süleymancılardır. Cuma namazı dahil bütün namazları kendi yurtlarında kılarlar. Ancak nasıl bir çelişkiyse kendi fıkıh kitaplarında Cuma namazını devletin yetkilendirdikleri kişilerin kıldırması gerektiği iddaa ederler. Ancak Türkiye islam devleti olmadığı için onlara göre devletin ve bütün müslümanların başı ise Süleymancıların başında hangi damat(*) varsa odur. Yani Diyanet İşleri Başkanlığının otoritesini meşru görmeyip reddetmektedirler. Bir nevi paralel bir devlet olarak kendilerini görürler.

Aynı şekilde Atatürkün Kuran okunmasını ve öğrenilmesini engellediği de bir yalandır. Aksine Elmalılı Hamdi Yazır’ı görevlendirip, Kuranı Kerimin (yine süleymancılara göre) en iyi türkçe mealini yazdırmıştır. Elbette bunu yapmaktaki amacı Kuranın anlaşılmasını sağlamaktı. Süleymancıların çoğu Kuranı sürekli arapça okuyup anlamayan ve anladıklarını sandıklarını insanlar tarafından kandırılan insanlardır. Öğrencilerine arapça öğreterek Kuranın en doğru şekilde anlaşılmasını sağladıkları iddaa ederler. Ama ezberci, geri, başarısız bir eğitim sistemleri oldukları için Kuranı arapça okuyup anlayanları çok azdır. Ve tabiiki Arapçayı’da kendi Ekollerine göre öğretirler. Yani size Arapçayı öyle bir öğretirler ki, Kuranı onların istediği şekilde anlarsınız.

Süleymancıların Türkiye Cumhuriyetinin “İslam devleti olmak yerine Laik ve Modern bir devlet” olması konusunda büyük dertleri vardır. Ve tabii ki içten bir şekilde Türkiyeyi bir İslam devletine çevirip, bu devleti kendilerinin yönetmesini isterler. Çünkü “Gerçek İslam” onların yaşadığı islamdır. Onların Üstatlarının, Şeyhlerinin 9. Sancağı altında islamı yaşamayanlar cennete girmek konusunda zorluk yaşayacaktır. (Bazı Süleymancı hocalara göre cennete bile giremeyecekler.)

Ancak maalesef akıl edemezler ki, Türkiye “İslam Devleti” olsaydı, baskın dini görüş kendileri olmadıkları için bu devletin dini ya nurculara ya da ajan fetullahçılara göre yönetilebilirdi. Ve laik bir ülke olmadığı için bu cemaatlar yoldan saptıklarını düşündükleri “Süleymancıların Başlarını” gövdeden ayırmak pek çekinmeyebilirdi. Sevmediklerini laikliğin sefasını çektiklerinin hiç farkında değiller ve bunun için de çok şükürsüzlerdir.

Peki Süleymancıların yönettiği bir ülke nasıl olurdu. Onların Fıkıh kitabına bakalım. “Dinden çıkan ilk hapse atılır. Kararından dönmezse öldürülür. Kadınlar yalnız başına dışarı çıkamaz. Zina yapan taşlanır veya soplanır.”

Evet. Afganistandaki Talibandan pek farkları olmadığı görünüyor. Ancak bir fark var. Süleymancılara göre, islamın yanlış bir türüne inanıyorsunuz, yanlış yoldasınız. Yani yoldan çıkmışsınız. Ve onlar seçilmiş insanlar, doğruyu bir süleymacılar biliyor.

Süleymancıların arasından ayrıldıktan sonra, arkamdan dinden çıktı, kafir oldu dediklerini bir süre orada kalan arkadaşlarımdan duydum.

Şimdi bu kadar kolay birine kafir ve dinden çıktı diyebildiklerini görüyorsanız, Süleymancı olmayanları hapse mi atarlar, öldürürler mi bunu siz tahmin edin.

Ve Mustafa Kemal Atatürkün, ülkeyi neden bunlara bırakmadığını artık siz de anlıyorsunuz. Deccal dedikleri Atatürk aslında bizim kurtarıcımızdır.

( Süleymancılar kendilerine “Süleymanlı” derler. Ancak buna inat yazılarımda Süleymancı diyeceğim. Çünkü Fetöcülerden pek bir farkları yok ve bunu kendileri de içten içe bilmekteler. Ne zaman Sülocu olarak gerçek yüzlerini ve ihanetlerini göreceğiz bunu bize zaman gösterecek. Süleymancıların yurtlarında Deccal olarak gördükleri Atatürkün Köşesi vardır. Müfettişler geldiği zaman bir güzel hazırlar ve öğrencilere Atatürk hakkında kötü konuşmamalarını tembih ederler. Süleymancıların yurduna gönderdiğiniz çocuklarınıza Atatürkün Deccal olduğundan sonra öğretilen ilk şey şudur: İkiyüzlülük )

” Sorgulamayan insan cahildir, sorgulatmayan ise zalimdir. “

Yeni yazılarda görüşmek üzere.